26 Haziran 2012 Salı

İlginç hikayeler mitolojinin en temel içeriğidir. İşte bu anlamlı hikayelerden bazıları:


Apollo&Daphne- Apollo çok iyi bir okçudur ve bununla övünmektedir. Bir gün Afrodit'in oğlu Eros'la karşılaşır, Eros da bir okçudur ancak Apollo onun bu kabiliyetiyle dalga geçer. Eros da Apollo'dan intikam almak için iki ok hazırlar, oklardan biri altın suya batırılmıştır ve saplandığı kişiye sonsuz tutku ve aşk verecektir; diğer ok ise saplandığı kişiyi aşktan tamamen uzaklaştıracaktır. Oklardan ilki Apollo'ya ikincisi ise Daphne'ye saplanır. Apollo, Daphne'ye delice aşık olmuştur ancak bu sevgisine karşılık bulamaz. Bir gün Daphne, Apollo'dan kaçarken ona yakalanır o sırada Daphne, bir deniz tanrısı olan babası Peneus'dan yardım ister. Peneus, kızını defne ağacına dönüştürür, Apollo ise kavuşamadığı sevgilisinin dönüştüğü bu ağaçtan aldığı yapraklarla kendine bir taç yapar ve onu hiç çıkarmaz. Bu hikayede şair Apollo'yu şöyle konuşturur:
O fairest of maidens, you are lost to me,
But at least you shall be my tree.
With your leaves my victors shall wreathe their brows.
You shall have your part in all my triumphs.
Apollo and his laurel shall be joined together
wherever songs are sung and stories are told.
Bu yüzden Apollo’nun sembolü her zaman başında bulunan defne yaprağından oluşan tacıdır.






Apollo&Hyacinthus- Hyacinthus çok yakışıklı bir delikanlıdır. Apollo onun güzelliğine hayran olur, ona candan bağlanır. Bu iki karakter, sürekli birlikte disk atmaya giderler. Batı rüzgarı Zephyrus'un da Hyacinthus'a aşık olduğu söylenir, Zephyrus,  Apollo'yu kıskandığı için bir gün Apollo diskini attığında, rüzgarıyla diske yön verir ve disk Hyacinthus'un kafasına çarpar. Bunun üzerine Hyacinthus'un boynu, bir çiçeğin gövdesi kırıldığında nasıl bükülürse öyle yana düşer. Onu ölümden kurtaramayan Apollo şu sözleri söyler: "Ey sevgili çocuk, ölüyorsun, senin taze ve güzel gençliğini ben kendi ellerimle yıktım, yok ettim. Mademki ben seninle mezara, yer altına gelemiyorum, mademki benim yerim göklerdedir, istiyorum ki seni kendim gibi bir ölümsüz yapayım. İstiyorum ki seni, neşeli ve kudretli olduğum zamanlarda görebileyim, ışıklarımla seni okşayayım, koklayayım. Onun için seni çiçek yapacağım. Sen yaşayacaksın. Ben dünyaya yaklaştığım ve ilkbahar kara kışı bozguna uğrattığı zaman sen topraktan baş kaldıracak fışkıracaksın..." Hyacinthus, sümbül çiçeği demektir. Apollon’un bu sözleri söylemesi üzerine Hyacinthus’un öldüğü yerden sümbül çiçeğinin boy verdiğine inanılır.






Apollo&Marsias- Marsias bir gün flüt bulur ve onu çalmaya başlar, flütün güzel sesine bayılır ve sürekli çalmaya devam eder. Marsias'ın bu kabiliyetini duyan müzik tanrısı Apollo onu kıskanır ve Marsias'ı yarışmaya çağırır, bu yarışmanın sonunda kazanan kaybedene istediği cezayı verebilecektir. Yarışmanın jürisi, Kral Midas liderliğindeki üç kişiden oluşur. İki üye Marsias'ın performansını çok beğenir ancak tanrı Apollo’dan korktukları için hepsi oyunu Apollo'dan yana kullanır. Oyu iki puan sayılan Kral Midas ise adil davranarak oyunu Marsias'a verir. Bu durumda Apollo ve Marsias berabere kalmışlardır, kazananı belirlemek için ne yapıldığı konusunda iki görüş vardır. Bunlardan birincisinde, Apollo lirini baş aşağı çevirip aynı melodiyi çalar ve Marsias''dan da aynısını yapmasını ister ancak flütü tersten çalamayan Marsias yenilir. İkinci hikayede ise Marsias lirini çalarken aynı zamanda şarkı da söyler ve Marsias'dan da aynısını yapmasını söyler. Marsias aynı anda hem flüt çalıp hem şarkı söyleyemeyeceğinden yarışmayı yine kaybeder. Bunun üzerine Apollo, Kral Midas'a çok kızar, onun, kulakları iyi duymadığından iyi müzikle kötü müziği ayırt edemediğini bu yüzden insan kulaklarını hak etmediğini iddia eder ve Midas'ın kulaklarını uzatıp eşek kulaklarına çevirir. Marsias'ı ise kayalıklarda bir zeytin ağacına astırıp diri diri derisini yüzdürür, çeşitli işkencelerle öldürür. 






Artemis&Acteon- Acteon bir gün sıcaktan bunalmış bir şekilde bir havuzda serinlemek ister. Gittiği havuzun Artemis'in banyo yapmak için kullandığı yer olduğunu bilmez. Artemis orada yıkanmak üzere çırılçıplak bulunmaktadır ve Acteon'un oraya izinsiz girmesine çok sinirlenir, ona niye oraya geldiğini sormaz bile. Artemis elindeki su damlalarını Acton'un yüzüne doğru fırlatır, her bir damlayla Acteon bir geyiğie dönüşür. Bunu gören köpekler Acteon'u öldürür.



Athena&Arachne- Athena güzel sanatların, özellikle kadınların işlediği nakışların koruyucu tanrıçasıdır. Bir gün halkın içinden Arachne isimli bir kızın da gergef işlemekte ve oya yapmakta çok başarılı olduğunu duyar. Arachne bu yeteneğiyle çok övünür ve ben Athena'dan bile daha kabiliyetliyim gerekirse onunla yarışırım der. Athena bir gün Arachne'nin yanına gelir, yarışırlar, bakar ki Arachne gerçekten çok yetenekli, bu durumdan hoşlanmaz ve Arachne'yi bir örümceğe çevirerek hayatını bir ağ üstünde takılı olarak geçirmesini ister. Örümceğin ağ örmesini Arachne'den aldığına inanılır ve günümüzde örümcek korkusu için kullanılan "araknafobia" kelimesine adını veren karakter de Arachne'dir.




Athena’nın doğumu- Zeus tıpkı babası Cronos ve dedesi Uranos gibi çocuklarından birinin kendisini tahtından edileceğinden korkuyordu. Bu yüzden Zeus’un, Athena'nın annesi olan Metis'i, çocuğu doğurmasın diye yuttuğu söylenir. Zeus bir gün aniden şiddetli bir baş ağrısı duyar ve Hephaestos'a başını balta ile yarmasını emreder. Hephaestos’un Zeus’un kafasının yarılması ile Athena bir haykırışla Zeus'un alnından fırlar.



Afrodit&Adonis- Adonis ölümlülerin en güzeli olarak bilinir. Aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit ona aşık olur ve onu koruması için Persephone'ye (Proserpina) emanet eder. Ne yazık ki Persephone de Adonis'e aşık olur. İki tanrıça arasında kavga çıkar. Adonis'in kiminle kalacağına Zeus karar verecektir. Bu karara göre Adonis yılın 4 ayı Persephone'nin yanında, 4 ayı Afrodit'in yanında, geriye kalan 4 ayda ise istediği yerde olacaktır. Adonis yeraltına Persephone'nin yanına girdiğinde yaz biter, Afrodit'in yanına geldiğinde ise toprakların bereketi tekrar gelir, ilkbahar başlar. Bir gün Adonis, Afrodit ile beraber kaldığı zaman avlanırken bir yaban domuzunun saldırısına uğrar. Adonis'in kanının damladığı her yerde "adonis lalesi" denilen çiçek ortaya çıkar.


Ares&Afrodit- Afrodit, Hephaestos ile evlidir ancak Ares, Afrodit'e aşık olur. Ares ve Afrodit hemen her gün birlikte olmaya başlarlar. Ares, Güneş'in kendilerini görüp Hephaestos'a söylemesini engellemek için kapıya Alektyron isimli bir nöbetçi koyar, ondan güneş doğacağı zaman kendisine haber vermesini ister. Bir gün Alektyron uyuyakalır, Güneş Ares ile Afrodit'i görür, Hephaestos'a haber verir. Bunun üzerine Hephaestos onları yataktayken bir ağa hapseder ve Olimpos'daki tüm tanrılara bu durumu gösterir. Bütün tanrılar buna kahkahalarla güler ve onlarla dalga geçerler. Buna çok kızan Ares, Alektyron'u bir horoza dönüştürür ve bundan sonra her sabah Güneş'i gördüğünde ötmesini emreder. Günümüzde bilinen meşhur "Denizli horozu"nun hikayesinin de bu olduğuna inanılmaktadır.





Artemis&Callisto- Callisto, Artemis'in yakın arkadaşı olan bir peridir. O da Artemis gibi evlenmemeye ve bir erkekle birlikte olmamaya yeminlidir. Artemis ile birlikte sık sık ava giderler. Zeus bir gün Callisto'yu görür ve ona aşık olur, onunla birlikte olmak için Artemis'in kılığına girerek Callisto'nun yanına yaklaşır. Bunun üzerine Callisto hamile kalır fakat bunu saklayamaz, bir gün arkadaşları ile gölde yıkanırken Artemis onun hamile olduğunu anlar. Bu sırada Zeus, Callisto'yu Artemis'in öfkesinden kurtarmak için onu ayıya dönüştürür, ancak bu yeterli olmaz, Artemis öfkesinden Callisto'yu okuyla delik deşik eder. Bu ölüm üzerine Callisto, Zeus tarafından gökyüzüne alınır ve orada kutup yıldızı olan "büyük ayı"ya çevrilir. Yine mitolojinin günümüzdeki birçok terime isim kaynağı olmasının bir örneği bu hikayede görülür, Callisto aynı zamanda Jüpiter’in uydularından birine verilen isimdir.





Daedalus&Icarus- Daedalus, Atina'da aletler icat eden üstün bir zanaatçıdır. Girit kraliçesi Pasiphae için aşık olduğu boğa ile çiftleşmesine olanak sağlayan bir düzenek hazırlar ve Kralın kızı Ariadne'ye Theseus'un labirentten çıkmasına yardım etmesi için akıl verir. Kral Minos, Daedalus'a çok kızar, onu ve oğlu İcarus'u Labyrinthos'a kapatır. Daedalus "Minos pekala kapatabilir bana karayolunu da, deniz yolunu da, en azından gök bana açık kalır" diyerek kendine ve oğluna iki çift kanat yapar. Kanatlardan birini oğlunun omzuna balmumu ile tutturur. Havalanacakları zaman Daedalus oğlunun uyarır, denizde boğulma tehlikesi olduğundan çok alçaktan uçmamasını, güneş mumu eritebileceğinden de çok yüksekten uçmamasını öğütler. Ne yazık ki İcarus, uçabildiği için sevinçten sarhoşa döner ve yükseldikçe yükselir ancak bir süre sonra kanatları dökülür. Bunun üzerine İcarus düşer ve deniz onu yutar. Daedalus sağ salim İtalya'ya ulaşır. Kral Minos ise her yerde Daedalus'u aramaktadır. En sonunda Minos, bir salyangoz kabuğunun sarmalları içinden iplik geçirebilecek kimseye ödül vaat eder. Bunu duyan Daedalus başarabileceğini iddia eder ve gerçekten de başarır, böylece bir kez daha Minos'u küçümsemiş olur. Bu durumu kabullenemeyen Minos, Daedalus’u banyosunda haşlatır.





Baucis&Philemon- Bir gün Zeus ve Hermes iki yolcu görünümünde Frigya'yı dolaşmaya karar verirler. Çok yorulduklarından dinlenmek istediklerinde kimse onları evlerine almaz. Yalnızca bir kulübede yaşayan Baucis ve kocası Philemon onları evine kabul eder. Evlerinde fazla eşya ve yiyecek olmamasına rağmen misafirlerini en iyi şekilde ağırlamaya çalışırlar. Onlar bu kadar cömert davrandıklarından boşalan testileri su ile dolmaya başlar. Kendilerinin bir tek kazları vardır ve onu misafirleri için kurban etmeye karar verirler ancak tanrı konuklar buna izin vermez. O sırada fark ederler ki sel yalnızca onların evini esirgeyerek diğer tüm evleri kaplamaktadır. Diğer evler sele esir olurken Baucis ve Philemon’un kulübeleri gözlerinin önünde bir tapınağa dönüşür. Çatıdaki saman sapının yerini altın alır, yer mermer döşenir. Zeus onlara dileklerini sorar, Baucis ve Philemon da birlikte ölmek istediklerini söylerler. Bunun üzerine ölüm günleri geldiğinde, Baucis, Philemon'un yapraklarla donandığını görür. Kocası da Baucis'i örten yaprakları fark eder. İkisi de yan yana duran ağaç gövdesine dönüşürler, böylece hiç ayrılmazlar.







Procne&Philomela- Procne ve Philomela Atina kralı Pandion'un kızlarıdır. Procne, Thrakia kralı Tereus'la evlenir ve İtys adında bir oğulları olur. Tereus'un Philomela ile de ilişkisi vardır ve olup biteni Procne'ye anlatmasın diye, Philomela'nın dilini koparır. Bunu öğrenen Procne, kardeşiyle birlikte Tereus'dan intikam almanın yollarını ararlar. Sonunda intikam olarak, oğulları İtys'i kesip babasına yedirirler. Tanrılar Procne'yi bülbül, Philomela'yı kırlangıç, Tereus'u ise hüthüt kuşuna dönüştürürler. Aristophanes, Kuşlar komedyasında bu dramı hüthüt kuşunun ağzından şöyle anlatır:
Uyan garip bülbülüm, uyan,
Çöz tanrısal dilini,
Dök yüreğindeki acıları,
Anlat o kutsal ağıtlarınla
Oğlumuz İtys’in başına gelenleri,
Kızıl boynundan su gibi aksın
Oğlumuzun adını inleyen sesin,
Sık fundalıklardan göklere yükselsin,
Apollon, altın saçlı tanrı
Duyup bu acı yankıları,
Alsın fildişi çalgısını,
Karşılık versin sana,
Tanrı koroları kursun yukarda,
Ve ölümsüz dudaklarından çıkan ezgiler
Karışsın sesine mutlu yüceliklerde.



Cupid&Psyche- Psyche bir kral ve kraliçenin en küçük kızıdır. O kadar güzeldir ki Afrodit onu kıskanır ve oğlu Cupid'e bu genç kızı erkeklerin en kötüsüne aşık etmesini emreder. Babası kızının evleneceği insan hakkında bir kehanet edinir. Bu kehanete göre kızının kocası acımasız bir canavar, kanatlı, engerek benzeri bir şey olacaktır. Kahin bu kaderin değişmeyeceğini bu yüzden kızlarını bir ormanda yalnız bırakıp köylerine dönmelerini ve bir daha onu aramamalarını söyler. Ormanda yalnız bırakılan Psyche amaçsızca yürürken karşısına bir saray çıkar, oraya girer. Psyche’nin kocası gece olunca gelir, gündüz ortadan kaybolur ve Psyche'den kendisini asla görmeye çalışmamasını ister. Bir gün Psyche'nin kız kardeşleri gelip onun aklına girerler. Kocası kendisini Psyche'ye hiç göstermediğinden onu öldürmesi gerektiğini söylerler. Psyche kardeşlerinin dediğini yapmaya karar verir, bir gece bir eline bıçak alarak, kandil ışığında kocasına doğru yaklaşır. Kocası, sanılanın aksine dünyalar güzeli Cupid'dir. Psyche, ışıkta kocasının ne kadar güzel olduğunu görünce şaşkınlığa kapılır ve Cupid'in omzuna kandilden kızgın bir yağ damlası düşer. Bunu fark eden Cupid, Psyche'ye küser ve uçup gider. Psyche, Cupid'i (Amor) bulmak için dünyanın her yerini dolaşır. En sonunda Cupid’in annesi olan Afrodit'e  gitmeye karar verir. Afrodit ona zorlu görevler verir, ondan bir gün içinde koca bir tahıl yığınını ayıklamasını ister. Psyche’ye yardım etmek için kırlardan karıncalar yardıma gelirler, işi bitirirler. Ertesi gün Afrodit, Psyche'ye bir kutu vererek Ölüler Ülkesi'ne gidip Proserpina'nın kendi güzelliğinden kutuya biraz koymasını ister. Psyche, zorlu yollardan geçerek Charon'un da yardımıyla Ölüler Dünyası'na gitmeyi başarır. Proserpina güzelliğinden kutuya biraz koyar ancak Psyche'ye kutuyu asla açmaması gerektiğini söyler. Psyche, tıpkı Pandora gibi merakına yenilir, kutuyu açar, bunun üzerine Psyche'nin üzerine ölümcül bir bitkinlik çöker ve uykuya dalar. Cupid, yarası iyileştiğinden, annesinin sarayından uzaklaşmayı başarır. Karısını bulur, ondan kutuyu Afrodit'e götürmesini ister. Bu arada kendisi de Zeus'a gidip Psyche ile tanrılar huzurunda evlenmek için ondan izin alır. Zeus buna izin verir. Psyche'ye ölümsüz olması için tanrıların sarayında ambrosia içirirler, böylece Cupid ve Psyche sonsuza dek birlikte olurlar. Ayrıca  psikoloji kelimesinin kökeninin de Psyche karakterinden geldiğine inanılmaktadır.



Pygmalion&Galatea- Pygmalion başarılı bir heykeltraştır. İnsanlarla fazla ilişkisi yoktur bu yüzden yaptığı heykellerle konuşur, onlara derdini anlatır. Bir gün Pygmalion, fildişinden çok güzel bir kadın heykeli yapar, ona Galatea adını verir. Heykel o kadar güzel, o kadar etkileyicidir ki Pygmalion kendi yaptığı heykele aşık olur. Ona kadın elbiseleri giydirir, süsler. Artık diğer heykellere fazla önem vermez, tüm zamanını Galatea'ya adar. Gün geçtikçe bu aşk Pygmalion'a acı vermeye başlar. Bu durumu gören Afrodit ona yardım etmeye karar verir. Bir gün Pygmalion, Galatea'yı öperken, Galatea da ona karşılık verir, Galatea canlanmıştır.




Pyramus&Thisbe- Pyramus ve Thisbe birbirine aşık iki komşu çocuklarıdır.  Aileleri bu iki gencin evlenmelerine izin vermez bunun üzerine onlar da evden kaçmaya karar verirler. İki genç dut ağacının önünde buluşacaklardır. Bu yere ilk ulaşan Thisbe'dir. Pyramis'u beklerken bir aslan sesi duyar, korkarak oradan kaçar, kaçarken de sırtındaki örtüyü düşürür, aslan bu örtüyü parçalar ve geldiği yere geri gider. Sonra Pyramus gelir, yerdeki kanlı örtüyü gören Pyramus, Thisbe'nin öldüğünü düşünür ve dut ağacının yanına giderek "şimdi sen de benim kanımı içeceksin " der ardından kılıcını kalbine saplar. Beyaz renkli dutlar sıçrayan kanla siyaha bulanır. Aynı yere geri dönen Thisbe dut ağacını arar fakat göremez, ağaç, Pyramus’un kanı ile karadut ağacı olmuştur. Thisbe ağacın altında yatan Pyramus'u fark eder. Yanına gider, ben geldim der, ancak o sırada Pyramus son kez gözkapaklarını aralar ardından sonsuza dek kapatır. Çok üzülen Thisbe "benim için öldürdün kendini,ama ben de cesurum,benim içim de aşkla dolu. Ancak olum ayırabilirdi bizi; oysa şimdi o birleştirecek" diyerek Pyramus'un kılıcını kendine saplar ve kendini öldürür. Tanrıların, bu aşıkların birleşmelerini istediklerinden her ülkede kara dut ağacının yetişmesine izin verdikleri söylenir.




Hero&Leander- Afrodit rahibelerinden olan Hero ve Leander bir törende tanışıp birbirlerine aşık olurlar, ancak Hero bir rahibe olduğundan evlenmesi yasaktır. Hero, Leander'den ayrılmak zorunda kalır ve onu bir kuleye hapsederler.  Leander, Hero’yu kulede tek başına bırakmaz, her gece karşı kıyıdan yüzerek sevgilisini görmeye gelir. Hero, karşı sahilden yüzerek gelen Leander yolu görebilsin diye kulenin fenerini yakar. Fırtınalı bir gecede Hero'nun yaktığı fener söner, yolunu kaybeden Leander boğazın akıntısında kaybolur. Ertesi günün sabahı sevgilisinin cesedini kıyıya vurmuş şekilde gören Hero kendini kuleden atarak ölmeyi seçer. Bu hikaye Kızkulesi ile ilişkilendirilmiştir. Aslında bu hikayede adı geçen yerler Sestos ve Abydos Çanakkale'de bulunduğundan hikayenin de Çanakkale Boğazı'na ait olması olasılığı yüksektir ancak sonradan Batılı yazarlar bu hikayeyi Kızkulesi'ne monte etmişlerdir.



Echo&Narcissus- Echo güzeller güzeli bir su perisidir. Ancak bu güzelin bir kusuru vardır o da çok konuşmasıdır. Echo durmak bilmeden konuşmaktadır, bu durum Hera'nın sinirlerini bozar ve Hera, Echo'yu cezalandırmaya karar verir. Echo artık konuşamayacak sadece insanların söylediği en son sözleri tekrar edebilecektir. Bu karakter günümüzde kullandığımız "eko" kelimesinin kaynağıdır. Bir gün Echo'nun bulunduğu göle Narcissus gelir. Echo, Narcissus'un güzelliğini görür ve ona aşık olur ancak konuşamadığından Narcissus'a hiçbir şey söyleyemez. Yalnızca Narcissus ne derse onları tekrar edebilmektedir. Narcissus bu durumdan sıkılır ona daha fazla zaman ayırmak istemez, çünkü fazlaca kibirlidir. Tanrılar Narcissus'un kibirli oluşuna sinirlenip onu cezalandırmaya karar verirler. Narcissus bir gün gölden su içmek için eğildiği gölde çok yakışıklı birinin yani kendinin aksini görür ve bu görüntüye aşık olur. Tanrılar ona orada kalıp kendi görüntüsüne hayran kalması için büyü yaptıklarından günlerce hiçbir şey yapmadan orada kendi görüntüsüne hayran hayran bakar, sonunda ise ölüp gider. Narcissus'un öldüğü yerde nergis çiçekleri yetişmeye başlar. Kendini fazlaca beğenen kişiler için kullanılan "narsist" kelimesinin kökeni de Narcissus karakterine dayanır.



Selene&Endymion- Endymion, Yunan kralı Elis'in oğludur. Ay tanrıçası Selene, Endymion'a aşık olunca, Zeus'dan Endymion'u ölümsüz yapmasını ister. Zeus, Endymion'un ancak sonsuza dek uyuması koşuluyla ölümsüz olabileceğini söyler. Selene, sevgilisinin ölmektense uyumasını tercih eder ve Endymion ebedi uykuya dalar. Selene her gece Endymion’un yanına gelerek ona şu şekilde fısıldar: “Sana her gece kendi ay ışığımla geleceğim...”. Onların aşkı sonsuzluğun uykusuyla bütünleşir.



Eos&Cephalus&Procris- Procris, Cephalus ile evlidir. Cephalus iyi bir avcıdır. Bir gün ava çıktığında savaş tanrıçası Eos ona aşık olur ancak karısına büyük sadakatle bağlı olan Cephalus tanrıçanın sevgisine karşılık vermez. Eos da onu bir daha rahatsız etmeyeceğini ancak karısının ona bu kadar sadık olduğuna inanmadığını ifade eder. Cephalus'un aklı karışmıştır bu yüzden kılık değiştirerek kendi evine gider ve karısını denemeye karar verir. Kendini Cephalus'un arkadaşı olarak tanıtır ve görür ki ortada şüphelenmesini gerektirecek bir şey yok. Daha ileri giderek Procris'e aşkını ilan eder, Procris buna da olumlu bir yanıt vermez ancak adama acımış olacağından adamı terslemez, biraz daha kibar cevap verir. Bu duruma sinirlenen Cephalus karısını kendisine sadık olmamakla suçlar. Kocasının oynadığı oyunun farkına varan Procris evden kaçar. Cephalus her yerde karısını arar, ondan af diler, Procris de onu affeder. Bir gün birlikte ava giderler. Av sırasında bu çift bir süre birbirlerinden ayrılırlar, Cephalus av ararken, bir kulübenin arkasında hareket eden bir canlı olduğunu görür ve okunu fırlatır, avın yanına gittiğinde kalbi parçalanmış karısını yerde yatarken bulur, Cephalus, karısını öldürmüştür. 




Yunan Mitolojisi'ndeki bazı önemli karakterler:


Proserpina- 12 önemli tanrıdan biri olan Demeter'in kızıdır. Bir gün ortadan kaybolur, Demeter her yerde onu arar. Dokuz gün boyunca Dünya’yı dolaşır, onuncu gün Güneş'e rastlar. Güneş ona Hades'in Proserpina'yı ölüler ülkesine kaçırdığını söyler. Demeter, bir gün Eleusis'e varır. Su almaya gelen kral Keleos'un kızları onu eve götürürler, orada bu kızların küçük kardeşine ölümsüzlük kazandırmak isterler, bunun için Demeter onu her gece ambrosia ile sıvar ve harlı ateşe tutar. Bir gün çocuğun annesi bu uygulamayı gördüğünde dehşete düşer, bunun üzerine Demeter şaşkınlıkla çocuğu ateşe düşürür. Anne babayı avutmak için oğulları Triptolemos'a kanatlı ejderhaların çektiği bir araba verir ve ona buğday serpe serpe dünyayı dolaşmasını emreder. Demeter, Eleusis'de kaldığı sürece toprağı verimli kılmayı reddeder ve açlık hüküm sürmeye başlar. Tanrılar insanların zor durumda olduklarını görünce Demeter'a yalvarırlar, o da kızını görme şartını öne sürer. Kızını görünce coşkuyla toprağı çiçekler ve yapraklarla kaplar, ilkbahar olur, tanrılar bayram eder bu yüzden Demeter tarımın ve yaşamın yenilenmesinin tanrıçasıdır.
























Prometheus- Titanları yenen Olimposlular uzlaşarak evreni bölüşürler. Titan İapetos'un oğlu Prometheus ölümlülerden yana olur. Tanrılarla insanların yiyeceklerinin ayrılması için bir öküz kurban eder. Kurbanı iki bölüme ayırır, bir tarafta hayvanın eti, iliği ve sakatatı vardır ancak bunların üzerine tiksinti veren bir görünümle hayvanın derisini örter; diğer yanda kalın bir yağ tabakası vardır fakat altında eti sıyrılmış kemikler bulunmaktadır. Prometheus, Zeus'dan payına düşeni seçmesini ister. Zeus görünüşe aldanarak yağlı kısımı tercih eder ancak kemiklerle karşılaşınca çok sinirlenir ve ölümlüleri cezalandırmak amacıyla eti pişirip yiyemesinler diye insanlıktan ateşi saklar. Prometheus ateş kıvılcımlarını Tanrılardan aşırır, onları bir rezene sapı içinde yeryüzüne indirir. Bunun üzerine Zeus iyice çileden çıkar ve Prometheus'u Kafkas Dağı üzerine zincirletir ve bir kartalı her gün Prometheus'un karaciğerini yemesi için görevlendirir. Bu kartalı ilerde Herkül öldürecek, Prometheus ise ölümsüzlüğe kavuşacakır. 


















Pandora- Zeus’un, Prometheus'tan sonra erkekleri cezalandırdığına, onlar için kadını, yani kötülük kaynağını(!) yarattığına inanılır. Bu kötülük kaynağı olan kadın Yunan mitolojisinde Pandora olarak bilinir. Ancak çelişkili bir şekilde, Pandora’nın ismi bütün Tanrılardan armağan anlamına gelir. Hermes, Pandora'ya hiç açmaması gereken kapalı bir küp emanet eder ve onu Prometheus'un kardeşi olan Epimetheus'a götürür. Prometheus kardeşine Zeus'tan hiçbir armağan almaması gerektiğini söylemiştir ancak Epimetheus Pandora'nın çekiciliğine karşı koyamaz! Pandora, merakına yenik düşerek küpü açar, ve içinden acılar, yorgunluklar, ağrılı hastalıklar ölüm getirirerek yeryüzüne yayılır. Küpün içinde kalan tek şey yalnızca umuttur.






















Niobe- Frigya kralı Tantalus'un kızıdır. Niobe'nin yedi kızı ve yedi oğlu vardır, çocuklarının sayıca bol olmasından dolayı tanrılara karşı böbürlenmektedir. Bunun karşılığında oğulları Apollo, kızları ise Artemis tarafından öldürülür. Niobe evlat acısı içinde yurduna döner ve Spil Dağı'nda taş kesilir. Günümüzde Manisa'da bulunan Spil Dağı’ndaki "ağlayan kaya" ya da "taş suret" denilen oluşumun Niobe’nin temsili olduğuna inanılır.


"Mitler, hayal gücü onları canlı tutsun diye vardır." (Albert Camus)


Yunan mitolojisi, insanlığın hayal gücünün tarih başlangıcından itibaren ne kadar derin olduğunun en net görülebildiği çalışma alanlarından biridir. Tüm mitolojik karakterler ve hikayeler bir amaca hizmet eder, onlar sayesinde, insanlığın bugünkü teknolojik ve bilimsel imkanlardan uzakken dünyayı nasıl anlamlandırmaya çalıştığı gözlemlenebilir.
Mitolojik hikayelerin bir kısmı eğlenceli iken bir kısmı oldukça trajiktir. Bütün bu güldüren, düşündüren veya okuyanı üzen hikayeler bugün ve gelecek dahil insanları aynı şekilde etkilemeye devam edecektir, çünkü mitoloji evrensel bir duygu bütünlüğüne götürür insanları. Bu mitolojik karakterler sayesinde biz 21. yüzyıl insanı kendi hissettiklerimizi yüzyıllar öncesinde başkaları tarafından yaşanmış, tecrübe edilmiş buluruz.  Bu bağlamda mitoloji, modern insanın yalnız kalmadığı, onu yüzyıllar öncesine bağlayan olayların hikayeleridir.
Burada önemli mitolojik karakterler ve  başlarından geçen ilginç olaylar bulunabilir. Bu karakterlerin kimi gücüyle, kimi güzelliğiyle insana dair ne varsa bünyesinde barındırarak karşımıza çıkarlar. Başlarından geçen olaylar ise bazen acılı bir aşk hikayesiyken, bazen gücü ve kibriyle temsil edilen bir kral, veya sıradan bir insanın ufak bir hatası yüzünden yaşadığı trajik bir durum olabilir.