Apollo&Daphne- Apollo çok iyi bir okçudur ve bununla övünmektedir. Bir gün Afrodit'in oğlu Eros'la karşılaşır, Eros da bir okçudur ancak Apollo onun bu kabiliyetiyle dalga geçer. Eros da Apollo'dan intikam almak için iki ok hazırlar, oklardan biri altın suya batırılmıştır ve saplandığı kişiye sonsuz tutku ve aşk verecektir; diğer ok ise saplandığı kişiyi aşktan tamamen uzaklaştıracaktır. Oklardan ilki Apollo'ya ikincisi ise Daphne'ye saplanır. Apollo, Daphne'ye delice aşık olmuştur ancak bu sevgisine karşılık bulamaz. Bir gün Daphne, Apollo'dan kaçarken ona yakalanır o sırada Daphne, bir deniz tanrısı olan babası Peneus'dan yardım ister. Peneus, kızını defne ağacına dönüştürür, Apollo ise kavuşamadığı sevgilisinin dönüştüğü bu ağaçtan aldığı yapraklarla kendine bir taç yapar ve onu hiç çıkarmaz. Bu hikayede şair Apollo'yu şöyle konuşturur:
O fairest of maidens, you are lost to me,
But at least you shall be my tree.
With your leaves my victors shall wreathe their brows.
You shall have your part in all my triumphs.
Apollo and his laurel shall be joined together
wherever songs are sung and stories are told.
Bu yüzden Apollo’nun
sembolü her zaman başında bulunan defne yaprağından oluşan tacıdır.
Apollo&Hyacinthus-
Hyacinthus çok yakışıklı bir delikanlıdır. Apollo onun güzelliğine hayran olur,
ona candan bağlanır. Bu iki karakter, sürekli birlikte disk atmaya giderler. Batı
rüzgarı Zephyrus'un da Hyacinthus'a aşık olduğu söylenir, Zephyrus, Apollo'yu kıskandığı için bir gün Apollo
diskini attığında, rüzgarıyla diske yön verir ve disk Hyacinthus'un kafasına
çarpar. Bunun üzerine Hyacinthus'un boynu, bir çiçeğin gövdesi kırıldığında
nasıl bükülürse öyle yana düşer. Onu ölümden kurtaramayan Apollo şu sözleri
söyler: "Ey sevgili çocuk, ölüyorsun, senin taze ve güzel gençliğini ben
kendi ellerimle yıktım, yok ettim. Mademki ben seninle mezara, yer altına
gelemiyorum, mademki benim yerim göklerdedir, istiyorum ki seni kendim gibi bir
ölümsüz yapayım. İstiyorum ki seni, neşeli ve kudretli olduğum zamanlarda
görebileyim, ışıklarımla seni okşayayım, koklayayım. Onun için seni çiçek
yapacağım. Sen yaşayacaksın. Ben dünyaya yaklaştığım ve ilkbahar kara kışı
bozguna uğrattığı zaman sen topraktan baş kaldıracak fışkıracaksın..."
Hyacinthus, sümbül çiçeği demektir. Apollon’un bu sözleri söylemesi üzerine Hyacinthus’un
öldüğü yerden sümbül çiçeğinin boy verdiğine inanılır.
Apollo&Marsias- Marsias
bir gün flüt bulur ve onu çalmaya başlar, flütün güzel sesine bayılır ve
sürekli çalmaya devam eder. Marsias'ın bu kabiliyetini duyan müzik tanrısı
Apollo onu kıskanır ve Marsias'ı yarışmaya çağırır, bu yarışmanın sonunda
kazanan kaybedene istediği cezayı verebilecektir. Yarışmanın jürisi, Kral Midas
liderliğindeki üç kişiden oluşur. İki üye Marsias'ın performansını çok beğenir
ancak tanrı Apollo’dan korktukları için hepsi oyunu Apollo'dan yana kullanır.
Oyu iki puan sayılan Kral Midas ise adil davranarak oyunu Marsias'a verir. Bu
durumda Apollo ve Marsias berabere kalmışlardır, kazananı belirlemek için ne
yapıldığı konusunda iki görüş vardır. Bunlardan birincisinde, Apollo lirini baş
aşağı çevirip aynı melodiyi çalar ve Marsias''dan da aynısını yapmasını ister
ancak flütü tersten çalamayan Marsias yenilir. İkinci hikayede ise Marsias
lirini çalarken aynı zamanda şarkı da söyler ve Marsias'dan da aynısını
yapmasını söyler. Marsias aynı anda hem flüt çalıp hem şarkı
söyleyemeyeceğinden yarışmayı yine kaybeder. Bunun üzerine Apollo, Kral Midas'a
çok kızar, onun, kulakları iyi duymadığından iyi müzikle kötü müziği ayırt
edemediğini bu yüzden insan kulaklarını hak etmediğini iddia eder ve Midas'ın
kulaklarını uzatıp eşek kulaklarına çevirir. Marsias'ı ise kayalıklarda bir
zeytin ağacına astırıp diri diri derisini yüzdürür, çeşitli işkencelerle
öldürür.
Artemis&Acteon-
Acteon bir gün sıcaktan bunalmış bir şekilde bir havuzda serinlemek ister.
Gittiği havuzun Artemis'in banyo yapmak için kullandığı yer olduğunu bilmez.
Artemis orada yıkanmak üzere çırılçıplak bulunmaktadır ve Acteon'un oraya
izinsiz girmesine çok sinirlenir, ona niye oraya geldiğini sormaz bile. Artemis
elindeki su damlalarını Acton'un yüzüne doğru fırlatır, her bir damlayla Acteon
bir geyiğie dönüşür. Bunu gören köpekler Acteon'u öldürür.
Athena&Arachne-
Athena güzel sanatların, özellikle kadınların işlediği nakışların koruyucu
tanrıçasıdır. Bir gün halkın içinden Arachne isimli bir kızın da gergef
işlemekte ve oya yapmakta çok başarılı olduğunu duyar. Arachne bu yeteneğiyle
çok övünür ve ben Athena'dan bile daha kabiliyetliyim gerekirse onunla
yarışırım der. Athena bir gün Arachne'nin yanına gelir, yarışırlar, bakar ki
Arachne gerçekten çok yetenekli, bu durumdan hoşlanmaz ve Arachne'yi bir
örümceğe çevirerek hayatını bir ağ üstünde takılı olarak geçirmesini ister.
Örümceğin ağ örmesini Arachne'den aldığına inanılır ve günümüzde örümcek
korkusu için kullanılan "araknafobia" kelimesine adını veren karakter
de Arachne'dir.
Athena’nın doğumu- Zeus
tıpkı babası Cronos ve dedesi Uranos gibi çocuklarından birinin kendisini
tahtından edileceğinden korkuyordu. Bu yüzden Zeus’un, Athena'nın annesi olan
Metis'i, çocuğu doğurmasın diye yuttuğu söylenir. Zeus bir gün aniden şiddetli
bir baş ağrısı duyar ve Hephaestos'a başını balta ile yarmasını emreder. Hephaestos’un
Zeus’un kafasının yarılması ile Athena bir haykırışla Zeus'un alnından fırlar.
Afrodit&Adonis-
Adonis ölümlülerin en güzeli olarak bilinir. Aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit
ona aşık olur ve onu koruması için Persephone'ye (Proserpina) emanet eder. Ne
yazık ki Persephone de Adonis'e aşık olur. İki tanrıça arasında kavga çıkar.
Adonis'in kiminle kalacağına Zeus karar verecektir. Bu karara göre Adonis yılın
4 ayı Persephone'nin yanında, 4 ayı Afrodit'in yanında, geriye kalan 4 ayda ise
istediği yerde olacaktır. Adonis yeraltına Persephone'nin yanına girdiğinde yaz
biter, Afrodit'in yanına geldiğinde ise toprakların bereketi tekrar gelir,
ilkbahar başlar. Bir gün Adonis, Afrodit ile beraber kaldığı zaman avlanırken
bir yaban domuzunun saldırısına uğrar. Adonis'in kanının damladığı her yerde
"adonis lalesi" denilen çiçek ortaya çıkar.
Ares&Afrodit- Afrodit,
Hephaestos ile evlidir ancak Ares, Afrodit'e aşık olur. Ares ve Afrodit hemen
her gün birlikte olmaya başlarlar. Ares, Güneş'in kendilerini görüp
Hephaestos'a söylemesini engellemek için kapıya Alektyron isimli bir nöbetçi
koyar, ondan güneş doğacağı zaman kendisine haber vermesini ister. Bir gün
Alektyron uyuyakalır, Güneş Ares ile Afrodit'i görür, Hephaestos'a haber verir.
Bunun üzerine Hephaestos onları yataktayken bir ağa hapseder ve Olimpos'daki tüm
tanrılara bu durumu gösterir. Bütün tanrılar buna kahkahalarla güler ve onlarla
dalga geçerler. Buna çok kızan Ares, Alektyron'u bir horoza dönüştürür ve
bundan sonra her sabah Güneş'i gördüğünde ötmesini emreder. Günümüzde bilinen
meşhur "Denizli horozu"nun hikayesinin de bu olduğuna inanılmaktadır.
Artemis&Callisto-
Callisto, Artemis'in yakın arkadaşı olan bir peridir. O da Artemis gibi
evlenmemeye ve bir erkekle birlikte olmamaya yeminlidir. Artemis ile birlikte
sık sık ava giderler. Zeus bir gün Callisto'yu görür ve ona aşık olur, onunla
birlikte olmak için Artemis'in kılığına girerek Callisto'nun yanına yaklaşır.
Bunun üzerine Callisto hamile kalır fakat bunu saklayamaz, bir gün arkadaşları
ile gölde yıkanırken Artemis onun hamile olduğunu anlar. Bu sırada Zeus,
Callisto'yu Artemis'in öfkesinden kurtarmak için onu ayıya dönüştürür, ancak bu
yeterli olmaz, Artemis öfkesinden Callisto'yu okuyla delik deşik eder. Bu ölüm
üzerine Callisto, Zeus tarafından gökyüzüne alınır ve orada kutup yıldızı olan
"büyük ayı"ya çevrilir. Yine mitolojinin günümüzdeki birçok terime
isim kaynağı olmasının bir örneği bu hikayede görülür, Callisto aynı zamanda
Jüpiter’in uydularından birine verilen isimdir.
Daedalus&Icarus-
Daedalus, Atina'da aletler icat eden üstün bir zanaatçıdır. Girit kraliçesi
Pasiphae için aşık olduğu boğa ile çiftleşmesine olanak sağlayan bir düzenek
hazırlar ve Kralın kızı Ariadne'ye Theseus'un labirentten çıkmasına yardım
etmesi için akıl verir. Kral Minos, Daedalus'a çok kızar, onu ve oğlu İcarus'u
Labyrinthos'a kapatır. Daedalus "Minos pekala kapatabilir bana karayolunu
da, deniz yolunu da, en azından gök bana açık kalır" diyerek kendine ve
oğluna iki çift kanat yapar. Kanatlardan birini oğlunun omzuna balmumu ile
tutturur. Havalanacakları zaman Daedalus oğlunun uyarır, denizde boğulma
tehlikesi olduğundan çok alçaktan uçmamasını, güneş mumu eritebileceğinden de
çok yüksekten uçmamasını öğütler. Ne yazık ki İcarus, uçabildiği için sevinçten
sarhoşa döner ve yükseldikçe yükselir ancak bir süre sonra kanatları dökülür. Bunun
üzerine İcarus düşer ve deniz onu yutar. Daedalus sağ salim İtalya'ya ulaşır. Kral
Minos ise her yerde Daedalus'u aramaktadır. En sonunda Minos, bir salyangoz
kabuğunun sarmalları içinden iplik geçirebilecek kimseye ödül vaat eder. Bunu
duyan Daedalus başarabileceğini iddia eder ve gerçekten de başarır, böylece bir
kez daha Minos'u küçümsemiş olur. Bu durumu kabullenemeyen Minos, Daedalus’u
banyosunda haşlatır.
Baucis&Philemon- Bir
gün Zeus ve Hermes iki yolcu görünümünde Frigya'yı dolaşmaya karar verirler. Çok
yorulduklarından dinlenmek istediklerinde kimse onları evlerine almaz. Yalnızca
bir kulübede yaşayan Baucis ve kocası Philemon onları evine kabul eder.
Evlerinde fazla eşya ve yiyecek olmamasına rağmen misafirlerini en iyi şekilde
ağırlamaya çalışırlar. Onlar bu kadar cömert davrandıklarından boşalan
testileri su ile dolmaya başlar. Kendilerinin bir tek kazları vardır ve onu
misafirleri için kurban etmeye karar verirler ancak tanrı konuklar buna izin
vermez. O sırada fark ederler ki sel yalnızca onların evini esirgeyerek diğer
tüm evleri kaplamaktadır. Diğer evler sele esir olurken Baucis ve Philemon’un kulübeleri
gözlerinin önünde bir tapınağa dönüşür. Çatıdaki saman sapının yerini altın
alır, yer mermer döşenir. Zeus onlara dileklerini sorar, Baucis ve Philemon da
birlikte ölmek istediklerini söylerler. Bunun üzerine ölüm günleri geldiğinde,
Baucis, Philemon'un yapraklarla donandığını görür. Kocası da Baucis'i örten
yaprakları fark eder. İkisi de yan yana duran ağaç gövdesine dönüşürler,
böylece hiç ayrılmazlar.
Procne&Philomela-
Procne ve Philomela Atina kralı Pandion'un kızlarıdır. Procne, Thrakia kralı
Tereus'la evlenir ve İtys adında bir oğulları olur. Tereus'un Philomela ile de
ilişkisi vardır ve olup biteni Procne'ye anlatmasın diye, Philomela'nın dilini
koparır. Bunu öğrenen Procne, kardeşiyle birlikte Tereus'dan intikam almanın
yollarını ararlar. Sonunda intikam olarak, oğulları İtys'i kesip babasına yedirirler.
Tanrılar Procne'yi bülbül, Philomela'yı kırlangıç, Tereus'u ise hüthüt kuşuna
dönüştürürler. Aristophanes, Kuşlar
komedyasında bu dramı hüthüt kuşunun ağzından şöyle anlatır:
Uyan garip bülbülüm,
uyan,
Çöz tanrısal dilini,
Dök yüreğindeki acıları,
Anlat o kutsal
ağıtlarınla
Oğlumuz İtys’in başına
gelenleri,
Kızıl boynundan su gibi
aksın
Oğlumuzun adını inleyen
sesin,
Sık fundalıklardan
göklere yükselsin,
Apollon, altın saçlı
tanrı
Duyup bu acı yankıları,
Alsın fildişi çalgısını,
Karşılık versin sana,
Tanrı koroları kursun
yukarda,
Ve ölümsüz dudaklarından
çıkan ezgiler
Karışsın sesine mutlu
yüceliklerde.
Cupid&Psyche- Psyche
bir kral ve kraliçenin en küçük kızıdır. O kadar güzeldir ki Afrodit onu
kıskanır ve oğlu Cupid'e bu genç kızı erkeklerin en kötüsüne aşık etmesini
emreder. Babası kızının evleneceği insan hakkında bir kehanet edinir. Bu
kehanete göre kızının kocası acımasız bir canavar, kanatlı, engerek benzeri bir
şey olacaktır. Kahin bu kaderin değişmeyeceğini bu yüzden kızlarını bir ormanda
yalnız bırakıp köylerine dönmelerini ve bir daha onu aramamalarını söyler.
Ormanda yalnız bırakılan Psyche amaçsızca yürürken karşısına bir saray çıkar,
oraya girer. Psyche’nin kocası gece olunca gelir, gündüz ortadan kaybolur ve
Psyche'den kendisini asla görmeye çalışmamasını ister. Bir gün Psyche'nin kız
kardeşleri gelip onun aklına girerler. Kocası kendisini Psyche'ye hiç
göstermediğinden onu öldürmesi gerektiğini söylerler. Psyche kardeşlerinin
dediğini yapmaya karar verir, bir gece bir eline bıçak alarak, kandil ışığında kocasına
doğru yaklaşır. Kocası, sanılanın aksine dünyalar güzeli Cupid'dir. Psyche, ışıkta
kocasının ne kadar güzel olduğunu görünce şaşkınlığa kapılır ve Cupid'in omzuna
kandilden kızgın bir yağ damlası düşer. Bunu fark eden Cupid, Psyche'ye küser
ve uçup gider. Psyche, Cupid'i (Amor) bulmak için dünyanın her yerini dolaşır.
En sonunda Cupid’in annesi olan Afrodit'e
gitmeye karar verir. Afrodit ona zorlu görevler verir, ondan bir gün
içinde koca bir tahıl yığınını ayıklamasını ister. Psyche’ye yardım etmek için
kırlardan karıncalar yardıma gelirler, işi bitirirler. Ertesi gün Afrodit,
Psyche'ye bir kutu vererek Ölüler Ülkesi'ne gidip Proserpina'nın kendi
güzelliğinden kutuya biraz koymasını ister. Psyche, zorlu yollardan geçerek
Charon'un da yardımıyla Ölüler Dünyası'na gitmeyi başarır. Proserpina
güzelliğinden kutuya biraz koyar ancak Psyche'ye kutuyu asla açmaması
gerektiğini söyler. Psyche, tıpkı Pandora gibi merakına yenilir, kutuyu açar,
bunun üzerine Psyche'nin üzerine ölümcül bir bitkinlik çöker ve uykuya dalar.
Cupid, yarası iyileştiğinden, annesinin sarayından uzaklaşmayı başarır. Karısını
bulur, ondan kutuyu Afrodit'e götürmesini ister. Bu arada kendisi de Zeus'a
gidip Psyche ile tanrılar huzurunda evlenmek için ondan izin alır. Zeus buna
izin verir. Psyche'ye ölümsüz olması için tanrıların sarayında ambrosia
içirirler, böylece Cupid ve Psyche sonsuza dek birlikte olurlar. Ayrıca psikoloji kelimesinin kökeninin de Psyche
karakterinden geldiğine inanılmaktadır.
Pygmalion&Galatea-
Pygmalion başarılı bir heykeltraştır. İnsanlarla fazla ilişkisi yoktur bu
yüzden yaptığı heykellerle konuşur, onlara derdini anlatır. Bir gün Pygmalion,
fildişinden çok güzel bir kadın heykeli yapar, ona Galatea adını verir. Heykel
o kadar güzel, o kadar etkileyicidir ki Pygmalion kendi yaptığı heykele aşık
olur. Ona kadın elbiseleri giydirir, süsler. Artık diğer heykellere fazla önem
vermez, tüm zamanını Galatea'ya adar. Gün geçtikçe bu aşk Pygmalion'a acı
vermeye başlar. Bu durumu gören Afrodit ona yardım etmeye karar verir. Bir gün
Pygmalion, Galatea'yı öperken, Galatea da ona karşılık verir, Galatea
canlanmıştır.
Pyramus&Thisbe-
Pyramus ve Thisbe birbirine aşık iki komşu çocuklarıdır. Aileleri bu iki gencin evlenmelerine izin
vermez bunun üzerine onlar da evden kaçmaya karar verirler. İki genç dut
ağacının önünde buluşacaklardır. Bu yere ilk ulaşan Thisbe'dir. Pyramis'u
beklerken bir aslan sesi duyar, korkarak oradan kaçar, kaçarken de sırtındaki
örtüyü düşürür, aslan bu örtüyü parçalar ve geldiği yere geri gider. Sonra
Pyramus gelir, yerdeki kanlı örtüyü gören Pyramus, Thisbe'nin öldüğünü düşünür
ve dut ağacının yanına giderek "şimdi sen de benim kanımı içeceksin "
der ardından kılıcını kalbine saplar. Beyaz renkli dutlar sıçrayan kanla siyaha
bulanır. Aynı yere geri dönen Thisbe dut ağacını arar fakat göremez, ağaç,
Pyramus’un kanı ile karadut ağacı olmuştur. Thisbe ağacın altında yatan
Pyramus'u fark eder. Yanına gider, ben geldim der, ancak o sırada Pyramus son
kez gözkapaklarını aralar ardından sonsuza dek kapatır. Çok üzülen Thisbe
"benim için öldürdün kendini,ama ben de cesurum,benim içim de aşkla dolu.
Ancak olum ayırabilirdi bizi; oysa şimdi o birleştirecek" diyerek
Pyramus'un kılıcını kendine saplar ve kendini öldürür. Tanrıların, bu aşıkların
birleşmelerini istediklerinden her ülkede kara dut ağacının yetişmesine izin
verdikleri söylenir.
Hero&Leander- Afrodit
rahibelerinden olan Hero ve Leander bir törende tanışıp birbirlerine aşık
olurlar, ancak Hero bir rahibe olduğundan evlenmesi yasaktır. Hero, Leander'den
ayrılmak zorunda kalır ve onu bir kuleye hapsederler. Leander, Hero’yu kulede tek başına bırakmaz,
her gece karşı kıyıdan yüzerek sevgilisini görmeye gelir. Hero, karşı sahilden
yüzerek gelen Leander yolu görebilsin diye kulenin fenerini yakar. Fırtınalı
bir gecede Hero'nun yaktığı fener söner, yolunu kaybeden Leander boğazın
akıntısında kaybolur. Ertesi günün sabahı sevgilisinin cesedini kıyıya vurmuş
şekilde gören Hero kendini kuleden atarak ölmeyi seçer. Bu hikaye Kızkulesi ile
ilişkilendirilmiştir. Aslında bu hikayede adı geçen yerler Sestos ve Abydos
Çanakkale'de bulunduğundan hikayenin de Çanakkale Boğazı'na ait olması
olasılığı yüksektir ancak sonradan Batılı yazarlar bu hikayeyi Kızkulesi'ne
monte etmişlerdir.
Echo&Narcissus- Echo
güzeller güzeli bir su perisidir. Ancak bu güzelin bir kusuru vardır o da çok
konuşmasıdır. Echo durmak bilmeden konuşmaktadır, bu durum Hera'nın sinirlerini
bozar ve Hera, Echo'yu cezalandırmaya karar verir. Echo artık konuşamayacak
sadece insanların söylediği en son sözleri tekrar edebilecektir. Bu karakter
günümüzde kullandığımız "eko" kelimesinin kaynağıdır. Bir gün
Echo'nun bulunduğu göle Narcissus gelir. Echo, Narcissus'un güzelliğini görür
ve ona aşık olur ancak konuşamadığından Narcissus'a hiçbir şey söyleyemez.
Yalnızca Narcissus ne derse onları tekrar edebilmektedir. Narcissus bu durumdan
sıkılır ona daha fazla zaman ayırmak istemez, çünkü fazlaca kibirlidir.
Tanrılar Narcissus'un kibirli oluşuna sinirlenip onu cezalandırmaya karar
verirler. Narcissus bir gün gölden su içmek için eğildiği gölde çok yakışıklı
birinin yani kendinin aksini görür ve bu görüntüye aşık olur. Tanrılar ona orada
kalıp kendi görüntüsüne hayran kalması için büyü yaptıklarından günlerce hiçbir
şey yapmadan orada kendi görüntüsüne hayran hayran bakar, sonunda ise ölüp
gider. Narcissus'un öldüğü yerde nergis çiçekleri yetişmeye başlar. Kendini
fazlaca beğenen kişiler için kullanılan "narsist" kelimesinin kökeni
de Narcissus karakterine dayanır.
Selene&Endymion-
Endymion, Yunan kralı Elis'in oğludur. Ay tanrıçası Selene, Endymion'a aşık
olunca, Zeus'dan Endymion'u ölümsüz yapmasını ister. Zeus, Endymion'un ancak
sonsuza dek uyuması koşuluyla ölümsüz olabileceğini söyler. Selene,
sevgilisinin ölmektense uyumasını tercih eder ve Endymion ebedi uykuya dalar.
Selene her gece Endymion’un yanına gelerek ona şu şekilde fısıldar: “Sana her
gece kendi ay ışığımla geleceğim...”. Onların aşkı sonsuzluğun uykusuyla
bütünleşir.
Eos&Cephalus&Procris-
Procris, Cephalus ile evlidir. Cephalus iyi bir avcıdır. Bir gün ava çıktığında
savaş tanrıçası Eos ona aşık olur ancak karısına büyük sadakatle bağlı olan
Cephalus tanrıçanın sevgisine karşılık vermez. Eos da onu bir daha rahatsız
etmeyeceğini ancak karısının ona bu kadar sadık olduğuna inanmadığını ifade
eder. Cephalus'un aklı karışmıştır bu yüzden kılık değiştirerek kendi evine
gider ve karısını denemeye karar verir. Kendini Cephalus'un arkadaşı olarak
tanıtır ve görür ki ortada şüphelenmesini gerektirecek bir şey yok. Daha ileri
giderek Procris'e aşkını ilan eder, Procris buna da olumlu bir yanıt vermez
ancak adama acımış olacağından adamı terslemez, biraz daha kibar cevap verir.
Bu duruma sinirlenen Cephalus karısını kendisine sadık olmamakla suçlar. Kocasının
oynadığı oyunun farkına varan Procris evden kaçar. Cephalus her yerde karısını
arar, ondan af diler, Procris de onu affeder. Bir gün birlikte ava giderler. Av
sırasında bu çift bir süre birbirlerinden ayrılırlar, Cephalus av ararken, bir
kulübenin arkasında hareket eden bir canlı olduğunu görür ve okunu fırlatır,
avın yanına gittiğinde kalbi parçalanmış karısını yerde yatarken bulur,
Cephalus, karısını öldürmüştür.